Kültür Fetişi
19 Ocak 2014 Pazar
18 Ocak 2014 Cumartesi
"PORTFÖYSÜZ İŞ BAŞVURUSU SİLAHSIZ SAVAŞA GİTMEK GİBİDİR". (Deniz KURTAAL)
"PORTFÖYSÜZ İŞ BAŞVURUSU SİLAHSIZ SAVAŞA GİTMEK GİBİDİR".
Önceki yazımda grafik tasarımın ne olduğu ve grafik tasarımcının görevleriyle ilgili kısa bir giriş yapmıştım. Şimdi de profesyonel bir tasarımcı ve aynı zamanda iş veren olan İfşa-i Umumi reklam ajansının kurucularından Rıfat Ürkek ile yaptığım röportajı paylaşıyorum. Uzun yıllardır reklam sektöründe olan Rıfat Ürkek'in grafik tasarımcı adaylarına ve bir şekilde bu sektörde kendine yer arayanlara verdiği tavsiyeler gözardı edilmemelidir diyorum ve kendisine bana ayırdığı vakit ve verdiği samimi cevaplar için teşekkür ediyorum.
-Bir tasarımcı olarak grafik tasarımın tanımını nasıl yaparsınız?
Resim ve tipografinin sıradan insanın bile zevk alacağı ve ilgisini çekecek bir biçimde düzenlenmesi.
-Bu mesleği seçme sebebiniz nedir?
Çocukluğumda resime çok ilgim vardı, ortaokul çağımda da resim öğretmenimin yapmış olduğu örnek grafik tasa- rımlarını gördüm ve çok beğendim. Her şey öyle başladı.
-Bu sektörde tutunmanın temel koşulu nedir?
Çok çalışmak, devamlı yenilenmek. teknolojiyle iç içe olmak, yaratıcılığını kaybetmemek vee en önemlisi kendini iyi pazarlayabilmek.
-Bir işveren olarak tasarımcıda aradığınız nitelikler nelerdir?
Bahane üretmeyen, yaratıcı fikirleri olan, hızlı çözümler üreten, işini zamanında bitiren ve dürüst bir olan insan olması yeterli niteliklerdir.
-Artık bir fotoğrafçıda albüm yapan ya da bir program öğrenip kartvizit v.s yapan biri kendini grafiker olarak tanıtabiliyor. Bu durum hakkında ne düşünüyosunuz?
Olabilir, her zaman bu ve benzeri durumlara rastlamışızdır. İnsanoğlunun fıtratında vardır böyle haller. Onlara da ihtiyaç var hayatta. Yoksa "Benim oğlanın liseden arkadaşı var, fotoşok kullanıyormuş, bizim amplemi ona yaptıra- cağız, çok güzel çizim yapıyor" diyen insanların da ihtiyaçlarını giderecek birileri olmalı hayatta.
-Bu meslekte gelinebilecek en üst seviye sizce nedir?
İyi bir ajansta yaratıcı yönetmen, sanat yönetmeni, yönetici falan olmak, kendi ajansını kurmak. Daha üstü de yoktur herhalde.
-Grafik tasarımcı ve işveren olarak bu işe yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
İşe başvururken: Kendilerini iyi anlatsınlar. Yapabildiklerini ve yapabilirliklerini tam olarak ortaya koysunlar. Yalan söylemesinler ve ellerinde mutlaka portföyleri olsun. Portföysüz iş başvurusu, silahsız savaşa gitmek gibidir. İşe başlayanlar; çok çalışsınlar, başkalarıyla değil işleriyle meşgul olsunlar, çevrelerinde gördükleri her insan onlar için bir nimettir. İzlesinler, gözlemlesinler. Mutlaka ve mutlaka sorsunlar, sormak iyidir. Yerde duran bir çöpün üze- rine basıp geçmesinler. Bu tavır onların hayatı yaşama biçimine kadar etki eder. Her zaman çevreyle iletişim içeri- sinde olsunlar.
Önceki yazımda grafik tasarımın ne olduğu ve grafik tasarımcının görevleriyle ilgili kısa bir giriş yapmıştım. Şimdi de profesyonel bir tasarımcı ve aynı zamanda iş veren olan İfşa-i Umumi reklam ajansının kurucularından Rıfat Ürkek ile yaptığım röportajı paylaşıyorum. Uzun yıllardır reklam sektöründe olan Rıfat Ürkek'in grafik tasarımcı adaylarına ve bir şekilde bu sektörde kendine yer arayanlara verdiği tavsiyeler gözardı edilmemelidir diyorum ve kendisine bana ayırdığı vakit ve verdiği samimi cevaplar için teşekkür ediyorum.
-Bir tasarımcı olarak grafik tasarımın tanımını nasıl yaparsınız?
Resim ve tipografinin sıradan insanın bile zevk alacağı ve ilgisini çekecek bir biçimde düzenlenmesi.
-Bu mesleği seçme sebebiniz nedir?
Çocukluğumda resime çok ilgim vardı, ortaokul çağımda da resim öğretmenimin yapmış olduğu örnek grafik tasa- rımlarını gördüm ve çok beğendim. Her şey öyle başladı.
-Bu sektörde tutunmanın temel koşulu nedir?
Çok çalışmak, devamlı yenilenmek. teknolojiyle iç içe olmak, yaratıcılığını kaybetmemek vee en önemlisi kendini iyi pazarlayabilmek.
-Bir işveren olarak tasarımcıda aradığınız nitelikler nelerdir?
Bahane üretmeyen, yaratıcı fikirleri olan, hızlı çözümler üreten, işini zamanında bitiren ve dürüst bir olan insan olması yeterli niteliklerdir.
-Artık bir fotoğrafçıda albüm yapan ya da bir program öğrenip kartvizit v.s yapan biri kendini grafiker olarak tanıtabiliyor. Bu durum hakkında ne düşünüyosunuz?
Olabilir, her zaman bu ve benzeri durumlara rastlamışızdır. İnsanoğlunun fıtratında vardır böyle haller. Onlara da ihtiyaç var hayatta. Yoksa "Benim oğlanın liseden arkadaşı var, fotoşok kullanıyormuş, bizim amplemi ona yaptıra- cağız, çok güzel çizim yapıyor" diyen insanların da ihtiyaçlarını giderecek birileri olmalı hayatta.
-Bu meslekte gelinebilecek en üst seviye sizce nedir?
İyi bir ajansta yaratıcı yönetmen, sanat yönetmeni, yönetici falan olmak, kendi ajansını kurmak. Daha üstü de yoktur herhalde.
-Grafik tasarımcı ve işveren olarak bu işe yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
İşe başvururken: Kendilerini iyi anlatsınlar. Yapabildiklerini ve yapabilirliklerini tam olarak ortaya koysunlar. Yalan söylemesinler ve ellerinde mutlaka portföyleri olsun. Portföysüz iş başvurusu, silahsız savaşa gitmek gibidir. İşe başlayanlar; çok çalışsınlar, başkalarıyla değil işleriyle meşgul olsunlar, çevrelerinde gördükleri her insan onlar için bir nimettir. İzlesinler, gözlemlesinler. Mutlaka ve mutlaka sorsunlar, sormak iyidir. Yerde duran bir çöpün üze- rine basıp geçmesinler. Bu tavır onların hayatı yaşama biçimine kadar etki eder. Her zaman çevreyle iletişim içeri- sinde olsunlar.
Deniz KURTAAL
denizkurtaal@gmail.com
Vintage Modası (Melis KURTULUŞ)
Vintage Modası from Kültür Fetişi on Vimeo.
Bildiginiz üzere vintage bir moda terimidir. Bir eşyanın vintage olabilmesi için bir döneme ait olması gerekir yani konu zamanda biter belli bir geçmişi olması durumunda vintage, belli bir dönemi, tasarımcıyı yada bir akımı temsil edebilir.
vintage tutkusunu araştırmak ve vintage modasını İstanbulda yaşatan Opera Vintage ve Sentetik Sezar'ı gezerek vintage moda hakkında bilgiler almak istedik Opera vintage'ta yaptıgımız röportajla bizi aydınlatan, yardımcı olan Özkan ÖZCAN' a teşekkür ederim.
Opera vintage dükkanını açmak nerden aklınıza geldi?
Ben uzun yıllardır eski, antika eşyalarla ve vintage ürünlerle ilgili merak sahibiyim topluyorum kendim koleksiyonerdim daha önceden bunları biriktirdim ondan sonra satmaya karar verdim.
Bunları çekmecelere odalara depolara sığdıramaz hale geldim ve baktım ki ilgi çekicide ürünler biriktirmişim önce bir yoklama yaptım ve sonrasında satmaya karar verdim bu ürünleri ve böylelikle Opera Vintage doğmuş oldu.
Vintage sizin için o zaman bir tutku haline geldi?
Kesinlikle zaten bu iş tutkulu olmazsanız yapılıcak bir iş degil yani çok sevmeniz lazım sadece sevmenizde yetmiyor, çok sevmeniz lazım. Bu yüzden vintage tutkusu yıllardır içimde var olan bir tutku zaten.
Ben buna Vintage fetişi demek istiyorum blogumuza uydurarak, peki ürünlerinizi nerden temin ediyorsunuz?
Ürünleri temin etmenin birkaç şekli var çok meslek sırrınıda vermicem üstü kapalı anlatıcam. Aslında işin esprisi tabi de yani ürünleri yurt dışından getirtebilirsiniz ordaki bit pazarları, floh market denilen yerler garagesale'ler oralardan getirtebilirsiniz yani bu internet zaten günümüzde biliyorsunuz son derece yaygın begendiginiz bir ürünü sipariş ederek getirtebilirsiniz veya bunları toplu olarak alabilirsiniz toplu satışlardan, onun dışında çeşitli dönemlerde kermesler oluyor, etkinlikler oluyor insanlar kullanmadıgı eşyaları sergiliyorlar çeşitli otellerde olabiliyor bu onun dışında belki yurtdışındaki gibi insanlar garajlarında sergiliyorlar bunları mesela; Bir amerikada bu şekilde yaygın degil ülkemizde belirli zamanlarda pazarlara dökebiliyorlar kullanmadıgı eşyaları ordan seçiyoruz bit pazarları var istanbulun çeşitli bölgelerinde oralardan toplayabiliyoruz. bide bu işi yaygın bir hale getirdiginiz zaman insanlarda sizi birşekilde buluyorlar yani evlerden de ürünler aldıgımız oluyor, mesela evimizde şu şu ürünler var bizim için ihtiyaç fazlası bunları değerlendirmek istiyoruz diyerek bir şekilde telefon yoluyla mail yoluyla ulaşıyorlar ve bizde bu şekilde ihtiyacımız olan ürünleri alıp degerlendirebiliyoruz.
Bildigim kadarıyla ünlü müşterileriniz, tutkunlarınız varmış peki bunlar kimler?
müzik dünyasından, sinema alanından, tiyatrodur , dizi oyuncuları bunlar var isim vermek gerekirse kadim müşterilerimiz var tabi bunların arasında mesela; Şevval Sam var , Harun Kolçak var Burcu Güneş var onun dışında Yusuf var Okan Bayülgen'le beraber müzisyenlik yapan, özellikle son derecede tutkulu bu işe, hemen aklıma gelen isimler bunlar şu anda anımsayamadığım bir çok isim var yani müşterilerimiz arasında bunlar onun dışında spor yazarları var mesela Gökmen Özdenak var Telegol yorumcularından gözlük meraklısıdır, o da müşterilerimiz arasında. Her geçen gün yeni isimlerle tanışıyorsunuz bunlar arasında ünlü isimlerde var ünlü olmayan çeşitli iş adamlarıda var magazin dünyasından, sanat dünyasından da var aslında bakarsanız işte hemen aklıma gelen isimlerdi bu sıraladıklarım.
Seçmek gerekirse hangi dönem kıyafetlerini seçerdiniz?
Victorian dönemine çok meraklıyım özellikle ben çokta eskiye gitmek istemiyorum ama 1800'lerin kıyafetleri bambaşka sadece kıyafetleri degil yaşam kültürleri, saç modelleri yani o dönem başka bir dönem ama biraz daha günümüze yakın olsun dersek ben 1920'ler yani Coco Chanel'in ilk doğdudu dönemler diyebilirim o dönemleri fazlasıyla benimsiyorum,1920'lerden biraz daha günümüze yaklaşırsakta 80'leri çok seviyorum.
Şimdi Sentetik Sezar da denediğim kıyafetlerin fotoğraflarını göreceğiz. Desteklerinden dolayı Sentetik Sezar çalışanlarına teşekkür ederim.
Melis KURTULUŞ
(meliskurtulus@hotmail.com)
Yer Altı Edebiyatı (Hazal YEŞİLYURT)
Yeraltı Edebiyatı - Hazal Yeşilyurt from Kültür Fetişi on Vimeo.
asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, günahkârların, küfürbazların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların... dili,sesi yeraltı edebiyatı... Heyecanlandırıyor değil mi? Birde bu satırları sesli okusana, kurtar dilini zincirlerinden . Yirminci yüzyıldan bağırıp ilan eder özgürlüğünü. Hiç bir edebiyat kalıbına giremeyecek kadar asi ve aykırıdır . Kendin başta olmak üzere onun tüm eleştirilerine hazır ol çünkü çok acımasızdır. Dertlerini asla içine atmaz. Alkolizmini,cinselliğini,sıradışılığını ve küfrünü oldukça dışa vurur. Belki hayatla ölüm arasındaki zaman bir pornodur. Kimi zaman yalan erdemlidir.Kim demiş beyazlar zenci değildir diye.Bu kitapların satırları aklındaki düşüncelerin altını çizer geçer . Kimi zamanda sesli bir gülüş kazandırır. İşte bu kitaplarda anlatılanlar birer hayat ve o hayattaki kişilerin hepsi yolun sonuna gelmiş insanlardı: bir söylenti üzerine araba fabrikalarında çalışmaya gelmiş Alabamalı bitik zenciler; yaşlı beyaz serseriler; şaraplarını yanlarında taşıyan, yolun sonuna varmış uzun saçlı zamane gençleri; fahişeler; sıradan çiftler ve yapacak işi, gidecek yeri, inanacak kimsesi olmayan ev kadınları. Detroit elekten geçirilse bundan daha bitik bir topluluk elde edilemezdi. Hayatı tüm pencerelerinden görmek; kendini,onu,bunu,bizi,herkesi ve herşeyi.
Kutay DENİZLER, Melis KURTULUŞ ve Elif OĞUZ'a teşekkürler.
Hazal YEŞİLYURT
(hazalyesilyurt@gmail.com)
16 Ocak 2014 Perşembe
GREAT GATSBY FILM MUZIKLERI HAFIZALARDAN SILINMEDI! (Merve USLU)
GREAT
GATSBY FILM MUZIKLERI HAFIZALARDAN SILINMEDI!
1920’lerin
Amerikasini gosterisli bir sekilde anlatan Great Gatsby filmi gecmisin o
eskitilmis havasini modernize edilmis halde bize sunuyor.
Scott Fitzgerald filmde hem Amerikan’in 1.Dunya Savasi sonrasi
yasadigi duskirikligini,hem de para ve mevki tutkunu bir toplumdaki ahlak
cokuntusunu carpitici bir bicimde yansitmakla kalmamis;belli bir zaman ve yerde
gecen olaylarlari anlatmis,Gatsby’nin muhtesem ruyasinin pesinden kosmasini
adim adim takip ederken hayal ve gercek arasindaki buyuk farkliliga da guzel
bir ornek olarak vermistir.
Muzik
secimleri ise filme hayran kalmaniza bir sebep.Kendisini yeni “American
hipster”i olarak adlandiran Lana Del Rey ‘Young and Beautiful’ sarkisi ile filmed
icimizi titretiyor.
Bir Afroamerikan tarzı muzik
olan caz bu donemin ana akimlarindandi.Fitzgerald bu donemi “Caz Devri” olarak
adlandirmistir.Filmde ise bu donemi yakalamak mumkun.Beyonce’nin unutulmaz
sarkilarindan “Crazy in Love”i Emeli Sande’nin sesinden caz’a gondermeler
yapiliyor.
Filmin
soundtrack albumu filmden 4 gun once satisa cikti.Merakla beklenen albumun
produktorlugunu Jay-z ustlendi.Albumde 14 sarki bulunuyor.Sarkilarin bazilari
film icin yazilmisken bazilari ise tekrardan filmin ruhuna uygun coverlandi.Jay-z’nin
hazirladigi soundtrack albumde;Amy Winehouse sarkisi Back To Black’i ,Beyonce
ve Andre 3000 birlikte seslendirdi.Emeli Sande, Beyonce sarkisi Crazy in Love’i
soylerken ,Jack White ise U2 parcasi Love is Blindness’e cover yapti.Florence+The
Machine, Lana Del Rey,Nero,will.i.am ve The xx film icin yazilan yeni
sarkilarla albumde yer aldi.Jay-Z ,Bryan Ferry,Sia ve Gotye ise soundtrack
albumunde bulunan diger isimler.
Great
Gatsby filminin soundtrack listesi su sekilde;
1.JAY-Z-100$
Bill
2.BEYONCE
ve ANDRE 3000- Back To Black
3.LANA DEL
REY-Young And Beautiful
4.JACK
WHITE-Love Is Blindness
5.EMELI
SANDE ve BRYAN FERRY ORKESTRASI-Crazy in Love
6.WILL
I.AM- Bang Bang
7.FERGIE+Q
TIP+GOONROCK-A Little Party Never Killed Nobody
8.BRYAN
FERRY-Love Is The Drug
9.GOTYE-Hearts
A Mess
10.COCO O.
OF QUADRON-Where The Wind Blows
11.KANYE
WEST ve JAY-Z-No Church In The Wild
12.FLORENCE+THE
MACHINE=Over The Love
13.THE
XX-Together
14.NERO-In
To The Past
15.SIA-Kill
And Run
Merve USLU
(merveuuslu@gmail.com)
Merve USLU
(merveuuslu@gmail.com)
Bir kedi
kadar mayisik olabilen her an uyuyabilme kabiliyetine sahip olsa da yataga
yattiginda dans etmeye sarki soylemeye baslayan biri.22 yillik yasantisina her
ne kadar resim,muzik,dans sigdirmis olsa da meslek olarak fotografciligi tercih
eden bir tasarim ogrencisi.en buyuk hayalleri ise bir gun oda orkestrasinda
cello calmak,gorme engelli cocuklara muzik aleti calmayi ogretmek
ve onlarin fotograflariyla bir sergi acmak
11 Ocak 2014 Cumartesi
Bildiğiniz üzere İletişim, insanlar arasındaki etkileşimdir. Meyvenin, sebzenin bile doğalını arıyoruz. Peki neden sanal iletişimi tercih ediyoruz? Jestlerimizin, mimiklerimizin, ifadelerimizin sanal olduğu bir ortamda ne derece doğru bir iletişim kurabilir, karşımızdakine ne derece güvenebiliriz?
Twitter, Facebook gibi sitelerin aşırı kullanımı gerçekten
önemli bir problem. Bu sitelere günde çok defa giriş yapmak ya da her an
çevrimiçi kalmakta kişiye zarar veren bir durum. Her yaptığınızı yazmak ve buna
bir yorum beklemek, her gittiğiniz her görüştüğünüz kişiyle resimlerinizi
koymak bir özgüven problemi, bir nevi kendinizi teşhir etmenizdir. Onay almak
adına yapılan şeyler bunlar. İnsan tabi ki doğası gereği onay almak, beğenilmek
istenen bir varlık. Bu çok doğal bir şey. Ancak burada yol biraz yanlış. Bu da
bize modern dünyanın getirdiği bir şey diyebiliriz, çünkü eleştirilmekten,
beğenilmemekten korkuyoruz ve insanları görmeden konuşabileceğimiz bu tür
yolları tercih ediyoruz. Aslında sosyal medyanın ortaya çıkış amacı da bu:
'Ötekileştirmek'. Bizim gibi olanları..
Sosyal medya kullanımı
günümüz dünyasında çok yaygın. Ancak kullanım oranımıza ve amacımıza dikkat
etmemiz gerekiyor. Getirileri olsa da bazen de çok riskli hale gelebiliyor.
Zira medyanın insanların güvensizliğini biraz daha arttırdığı kanaatindeyim.
Birçok ayrılığın ve kavganın sebebi olabiliyor...

Sosyal medyada insanlar sosyalleştiğini sanırken aslında git gide asosyalleşiyorlar.
Dikdörtgen ekran karşısında saatlerce hareketsiz kalmak hem bedenen hem de
ruhen insanları yoruyor. Baş ağrıları da cabası.
Yazdıkları yazılar ve attıkları tweetler yüzünden
insanlar davalık olabiliyor, işlerinden kovulabiliyor.
İnternet çağının ve
sosyal mecraların bu denli gelişim göstermesi bizleri üşengeçliğe ve sanal yani
hayal ortamında yaşamaya ,tepkilerimizi gerçek dışı göstermemize sebep
oluyor,artık arkadaşlarımızla oturup sohbet muhabbet edemez olduk ve bir araya
geldiğimiz anlarda bile gözümüz ve elimiz sadece telefonumuza odaklanır oldu; buda
kişisel diyalogları zayıflatmaya başladı.Artık her işimizi internetten yapar olduk
, yemek siparişlerimizi ,gazetemizi,köşe yazılarını,arkadaşlarımızı
,dostlarımızı sadece sosyal mecralardan takip etmek bizi biraz içine kapanık ve
kendi halinde yaşayan insanlar haline getiriyor,bu yüzden ne sosyal medyanın
dışında kalmak iyi nede çok içinde olmak
Geçen yılın aralık ayı rakamlarına
göre, bütün dünyada 1 milyardan fazla Facebook ve 500 milyon da Twitter
kullanıcısı var.
Her gün 500 milyondan fazla kişi
Facebook'ta ‘‘beğeni'‘ de bulunuyor ve 340 milyon tweet atılıyor.

Yapılan bir diğer
araştırmada sosyal medya ağlarının ‘‘beğeni'‘ ve ‘‘retweet'‘ etmek gibi
özelliklerinin beyindeki dopamin salgısını arttırdığını, bu sitelerde yeterince
beğeni alamamanın ise kişide kıskançlık ve huzursuzluk duygusu yarattığını
gösteriyor.
Londra sokaklarında yapılan
röportajların sonuçları da tehlikeyi vurgulayacak türden. Katılımcılar hangi
sıklıkta facebook ya da twitter kullandıkları sorusuna, ‘‘24 saat
boyunca'" gibi çarpıcı yanıtlar veriyor. Bunun bir bağımlılık olduğu
yorumu ise, kimseyi şaşırtmıyor.
Peki bu bağımlılığın belirtileri neler? Bu kişiler
hayati şeyleri kaçırmaya ya da görmezden gelmeye başlıyor. Kişisel bakımlarıyla
ilgili yemek-içmek gibi şeyleri bile ihmal edebiliyorlar. Kimi durumlarda
uyumayı erteliyorlar, toplantılarını kaçırıp, işe, okula geç kalabiliyorlar.
Bağımlılığın en önemli işareti ise, sosyal medya sitelerinde günde 5
saatten fazla harcamak.Araştırmaya katılanlar sosyal medya sitelerinde fazla
vakit harcamak istemediklerini, bunun onları işlerinden ettiğini ve zamanlarını
çaldığını belirtiyor. Ancak yine de sosyal medyanın çekiciliğine
direnemiyorlar. Eğer ölçüyü kaçırmazsak ,dengeyi kurabilirsek bu mecrayı etkin
kullanmak ve nimetlerinden en üst düzeyde yararlanmak elimizde.
Zamanın akışı içinde
birbirimizle doğru iletişim kurabilmemiz temennisiyle...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)